DOLAR
Alış: 28.87
Satış: 28.99
EURO
Alış: 31.13
Satış: 31.25
GBP
Alış: 36.24
Satış: 36.51

2020 YILI BÜTÇESİ VE UYGULAMALARI
2020 yılı bütçesine hem genel olarak hem de, Ağustos-2020 ayı sonu itibariyle bakacak olursak; genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 2020 yılı için toplam 1.082 milyar lira bütçe ödeneği, buna karşın red ve iade rakamları hariç 1.072 milyar lira tutarında da bütçe geliri olacağı öngörülmektedir.
2020 yılının sekiz aylık döneminde (Ocak-Ağustos) bütçe geliri 650,5 milyar lira, bütçe gideri faiz giderleri dahil 761,4 milyar lira olarak gerçekleşmiş ve 110,9 milyar lira bütçe açığı doğmuştur. Faiz dışı açık ise 19,3 milyar lira olmuştur.
Vergi gelirlerini incelediğimizde; Avrupa Birliği ülkelerinde %35 olan dolaylı vergilerin, ülkemizde %73, dolaysız vergilerin ise Avrupa Birliği ülkelerinde %65, ülkemizde ise %27 olduğunu görüyoruz. Mutlak değer itibariyle bakacak olursak ülkemizde 1.072 milyar liralık bütçe gelirlerinin 912,5 milyar liralık kısmı vergi gelirlerinden, vergi gelirlerinin de 666,1 milyar lirası dolaylı vergilerden, 246,4 milyar lirası da dolaysız vergilerden oluşuyor. Dolaylı vergilerin en büyük özelliği vergide adaletsizliğin boyutunu artırıyor olmasıdır.
666,1 milyar lira tutarındaki dolaylı vergiler içinde; tütün mamulleri ile alkollü içkilerden alınan Özel Tüketim Vergisi %12,3 oranında 82,0 milyar lira, para cezaları da %2,1 oranında 13,7 milyar liralık bir paya sahip, motorlu taşıt araçları üzerinden ise Motorlu Taşıtlar Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi adı altında 36,6 milyar lira, petrol ve doğalgaz ürünü satışlarından ise 66,7 milyar lira Özel Tüketim Vergisi alınacağı öngörülüyor. Dolaylı Vergilerin 467,1 milyar liralık kısmının ise; 325,5 milyar lirasını ithalde ve dahilde alınan Katma Değer Vergisi 141,6 milyar lirasını da diğer Dolaylı Vergiler oluşturmaktadır.
Dolaylı Vergiler tüm tüketicilerden aynı oranda tahsil edilmektedir. Bu nedenle bu vergi büyük oranda halk kitlelerinin sırtındadır. Ancak genel bütçedeki vergi gelirleri vatandaşın sağlığı, eğitimi, güvenliği, huzuru, altyapı ihtiyacı için harcanıyor mu buna baktığımız zaman son üç yılın ortalamasına göre en büyük payın %28 ile genel kamu hizmetleri, %22’sini sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetleri, %17’sini eğitim hizmetleri , %13 ünü ekonomik işler ve hizmetleri, %13’ünü savunma güvenlik hizmetleri, %5’ini sağlık hizmetleri ve %2’sini de diğer hizmet giderleri teşkil etmektedir. Bu rakamların tamamına yakını hizmet temini için yapılan giderlere aittir. üretim amaçlı yatırım payı yok denecek kadar azdır. Son otuz yıldır hükümetler üretime yönelik yatırım yapma görevini ağırlıklı olarak özel sektöre verdi. Ancak özel sektörün bu konudaki mantığı kamu yararından ziyade yüksek karlılık eksenlidir. Bu konularda yüksek karlılığı ön planda tutarsanız istihdam ve sosyal fayda yönünden topluma önemli bir katkısı olmaz. Devlet de bu gibi yatırımları minimize ederse doğal olarak işsizlik ve talep daralması artacak toplum refahı azalacaktır. Eğer dış pazar bulamaz ise özel sektörün üretiminde de bir daralma yaşanacaktır. Yani ülkelerin bu sarmaldan çıkabilmeleri için ÜRETİM, ÜRETİM, ÜRETİM diyoruz. Bunun içinde iç ve dış kaynak temini gerekiyor.
Ya üretim olmaz ise; son 15 yılda üretime yönelik yatırım yapılmaması, bütçe kaynaklarının keyfilik mertebesinde ve gereksiz olarak saray, taşıt aracı, aşırı özel güvenlik harcamaları, lüks tüketim malzemeleri gibi ısraf ve şatafattan ibaret getirisi olmayan kalemlere harcanması, bütçe dengesinin ülke aleyhine alt üst edilmesine neden oldu. Bunların yanında sadece yatırım aşamasında alt firmaların üretim miktarını arttıran, ancak tamamlandıktan sonra üretim sektörüne katkısı olmayan inşaat işlerine yoğunlaşılması da iç ve dış kaynak ihtiyacını arttırdı.
Durum böyle olunca artan cari ödemeler yanında vadesi gelen iç ve dış borçların ödenmesinde kaynak sıkıntısı baş gösterdi ve ilave vergi talebiyle vatandaşa müracaat edildi.Zaten ekonomik sıkıntı da olan vatandaş ise; ya tüketimi kısarak talebi daralttı ya da küçük esnaf gibi gruplar hem talep daralmasından hem de ödeyemediği ek vergiler nedeniyle faaliyetlerini küçültmek ya da durdurmak zorunda kaldı.
Takip eden süreçte ülke ekonomisi finansal açıdan belirsizliğe sürüklendi. Bu sürecin yansıması olarak tahminimce 2020-2021 yıllarında finansal açıdan Türkiye’yi zor günler bekliyor.2019 yılını bir şekilde geçiştiren ülkemizin 2020 yılında ödemesi gereken kısa vadeli dış borç stoku 172,3 milyar dolar, buna ilaveten yap-işlet-devret modeli ile yaptırılan Hazine garantili projeler içinde 2 milyar dolar civarında bir döviz ihtiyacı var.
Bu döviz ihtiyacının ihracat, turizm ve yurtdışında çalışanların getirisi ile karşılanması pek mümkün görünmüyor.
Çünkü 2020 yılının ilk sekiz ayında 102,5 milyar dolar tutarındaki ihracata karşın 135,4 milyar dolar ithalat gerçekleşmiş durumda. Sekiz aylık açık ise 32,9 milyar dolar olmuştur. Önümüzdeki dört ay içinde de olumlu bir işaret görülmemektedir. İhraç ürünlerin imalatında vazgeçilmesi mümkün olmayan yabancı menşeili ilk madde ve yarı mamul kullanılması da döviz ihtiyacını artırmaktadır. Bu girdilerin üretim maliyeti içindeki payı oldukça yüksektir.
Bu açığın kapanmasında önemli rol oynayan ve 2019 yılında 34,5 milyar dolar olarak gerçekleşen turizm gelirlerinin,2020 yılında, 2019 yılındaki düzeye ulaşmasının mümkün olmayacağı da anlaşılmıştır.
Çünkü Covid-19 salgını nedeniyle turizm sektörünün 2020 yılında çok zorlandığı aşikardır. 2020 yılı turizm geliri beklentisi 41 milyar dolar olarak açıklanmasına rağmen, bırakın bu rakamı, 2019 yılında sağlanan 34,5 milyar dolara dahi yaklaşamayacağının işaretleri alınmıştır.
Hal bu iken gerek borç geri ödemesinde ve gerekse zorunlu ihtiyaç malzemelerinin ithalatı için gerekli dövizi nereden bulacağız. Merkez Bankası kaynakları da tüketildi. Nitekim 2020 Temmuz sonu itibariyle Merkez Bankası net döviz rezervi 26,5 milyar dolar, bundan Temmuz 2020 sonu itibariyle swap işlemleri yoluyla elde edilen 58,2 milyar dolar tutarındaki emanet dövizleri düştüğümüzde ülkenin swap hariç net döviz rezervi negatife dönüşüyor. ( 26,5-58,2) = -31,7 milyar dolar tutarında eksi bir durum söz konusudur. Bu rakam Temmuz 2020 sonu itibariyle tespit edilen rakamı ifade etmektedir. Önümüzdeki dönemde ne olacağı ise muğlakdır.
Önümüzdeki dönemlerde Reel ekonomiyi destekleyip üretimi artırmak ve maksimum tasarrufun sağlanması suretiyle ekonomik dengeyi sağlamak yerine bağımsızlığını kaybetmiş Merkez Bankasının yanlış para politikalarıyla palyatif ve popülist tedbirler tercih edilirse gün gelir işin içinden çıkılmaz hale girilir ve bugünleri de arar oluruz.
Benzer Yazılar
-
10 KASIM
-
ELİF KARAKUŞ: BEN BİR ÇOCUK İSTİYORUM
-
TRT ve AA’nın Öztürk Yılmaz ile ilgili tutumu kabul edilemez
-
SİSTEM AYNI SİSTEM
-
GÜNAYDIN TÜRKİYEM…
-
Yaşamak
-
İYİ GÜNLERE ULAŞACAĞIZ TÜRKİYE’M…
-
TUZ KOKARSA SONUÇ BUDUR…
-
YENİLİK PARTİSİ YENİ DÜNYA DÜZENİNE KARŞI ÇIKIYOR
-
“T.C POLİS”…
-
SUÇLU, BAŞÖRTÜSÜ MÜ, COP MU?
-
GİDENE ÜZÜLENLER GİTMESİ GEREKENİ GÖNDERECEKTİR